Kadastro Kaynaklı Yüz Ölçümü Azalması ve Tazminat Talebi
- Av. Yavuzhan Varol
- 8 May
- 3 dakikada okunur
1. MÜLKİYET HAKKI BAĞLAMINDA TAPU KAYITLARININ KORUNMASI
Mülkiyet hakkı, Anayasa’nın 35. maddesi ile güvence altına alınmış temel bir haktır. Bu hak, yalnızca fiilen sahip olunan taşınmazlara değil; kişilerin meşru beklentilerle elde ettikleri ve ekonomik değeri olan menfaatlere de uzanır. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin Ek 1 Nolu Protokolü m.1’de de mülkiyet hakkı düzenlenmiş olup bu hakkın kamu otoritelerinin keyfi müdahalelerinden korunması gerekmektedir.
Tapu sicili, mülkiyet hakkının en somut ve hukuken tanınan dışavurumudur. Tapuda kayıtlı bilgiler, kişiler arası mülkiyet ilişkisinin sınırlarını belirler. Bu nedenle sicilin içeriği yalnızca taşınmazın malikini değil, aynı zamanda yüz ölçümü ve sınırlarını da kapsayan mülkiyetin kapsamını belirler. Bu kapsamda tapu sicilindeki maddi hata veya bilgi eksikliklerinden doğan zararların giderilmesi, devletin pozitif yükümlülüğü altındadır.
2. TAPU SİCİLİNİN HATALI TUTULMASINDAN DOĞAN ZARARLAR - TMK m.1007
4721 sayılı Türk Medeni Kanunu’nun 1007. maddesi uyarınca:
“Tapu sicilinin tutulmasından doğan bütün zararlardan Devlet sorumludur.”
Bu hüküm, kusursuz sorumluluk ilkesi çerçevesinde şekillendirilmiş olup Devletin tapu siciline ilişkin işlemlerden kaynaklanan zararlardan illiyet bağı kurulması halinde sorumlu tutulabileceğini ortaya koyar.
Bu tür sorumlulukta:
Tapu sicilinde hata olması,
Bu hatanın zarar doğurması,
Zarar ile hata arasında uygun illiyet bağı kurulması
şartlarının oluşması yeterlidir. Devletin kusuru aranmaz. Hatalı kayıt tutan görevlilere ayrıca rücu edilebilir, ancak bu durum Devletin zarar görene karşı sorumluluğunu ortadan kaldırmaz.
Anayasa Mahkemesi’nin bu kararı da, mülkiyet hakkının sadece fiziki mülkiyeti değil, kişinin tapuda kayıtlı ölçümle edindiği ekonomik menfaati de kapsadığını açıkça vurgulamaktadır. Başvurucunun 16.900 m² olarak kayıttaki taşınmazı satın alması ve bu metrekareye göre ödeme yapması nedeniyle doğan ekonomik zarar, TMK m.1007 çerçevesinde tazminat kapsamındadır.
3. KADASTRO KANUNU m.22/2-a KAPSAMINDA YÜZ ÖLÇÜMÜ DÜZELTMESİ
3402 sayılı Kadastro Kanunu m.22/2-a uyarınca, geçmişte yapılan hatalı kadastro uygulamaları teknik nedenlerle yeniden ölçülüp düzeltilebilir. Bu düzenlemenin amacı, zemindeki gerçek durumu tapu siciline yansıtmak ve kamu yararına uygun olarak taşınmaz kayıtlarını sağlıklı hale getirmektir.
Ancak kamu yararı amacıyla yapılan bu düzenleme zararın bireyin üzerinde bırakılması sonucunu doğuramaz. Zira kamu yararı, bireyin hakkının tümden yok sayılması veya zararının karşılıksız bırakılması anlamına gelemez. Aksi takdirde kamu yararı, bireysel menfaatleri mutlak şekilde bertaraf eden keyfi bir araca dönüşür.
Bu bağlamda, Anayasa Mahkemesi kararında da belirtildiği gibi:
Başvurucu kadastro yenilemesinden kaynaklı olarak mülkiyetinde bir azalma yaşamış,
Bu azalma devlete güvenerek gerçekleştirdiği alım satım işlemi sonrasında ortaya çıkmış,
Hatanın kaynağı geçmiş kadastro faaliyetlerine dayandığı için sorumluluk, sicilin sahibi olan devlete aittir.
4. KOMŞU PARSEL MALİKLERİNE HUSUMET YÖNELTİLMESİ GEREKTİĞİ YOLUNDAKİ YEREL MAHKEME YORUMUNUN HUKUKA AYKIRILIĞI
İlk derece mahkemesi, davanın Hazine yerine komşu parsel maliklerine karşı açılması gerektiğini belirterek davayı usulden reddetmiştir. Bu yaklaşım, mülkiyet hakkına ilişkin Anayasa ve TMK hükümleriyle açıkça çelişmektedir.
Zira başvurucu, sicil düzeltme işleminin hukuka aykırılığını değil, bu işlem sonucu ortaya çıkan zararının tazminini talep etmiştir. Dolayısıyla:
Davanın konusu, yüz ölçümünün düzeltilmesi değil; tapu kaydına güvenerek taşınmaz satın alan kişinin uğradığı zararın tazminidir.
Komşu parsel maliklerinin zarardan sorumlu olduğu ileri sürülmemiştir.
Mülkiyet hakkı ihlalinde, zararın kaynağı tapu sicili ise doğrudan Devlet sorumludur.
Bu çerçevede, yerel mahkemenin “pasif husumet yokluğu” gerekçesiyle davayı reddetmesi, Anayasa’nın 35. maddesi kapsamında mülkiyet hakkının etkili korunması yükümlülüğünü ihlal eder niteliktedir.
5. ÖLÇÜLÜLÜK VE ORANTILILIK DEĞERLENDİRMESİ
Anayasa Mahkemesi, müdahaleyi ölçülülük ilkesi çerçevesinde incelemiş; özellikle orantılılık alt ilkesine vurgu yapmıştır. Başvurucunun taşınmazı satın alırken ödemiş olduğu bedelin karşılığının fiilen mevcut olmaması ve buna rağmen zararın karşılanmaması, mülkiyet hakkına aşırı bir külfet yüklemektedir.
Kararda, başvurucunun dedesinden miras yoluyla değil, satın alma yoluyla (cüzi halefiyet) taşınmazı edindiği, dolayısıyla hatalı kadastrodan doğan mükellefiyete doğrudan muhatap olmasının hakkaniyetsiz olacağı vurgulanmıştır. Bu yorum:
Miras yoluyla edinim ile satın alma yoluyla edinim arasında fark gözetmekte,
Satın alma işleminin sicile güven ilkesiyle bağlı olduğunu kabul etmekte,
Dolayısıyla sicil hatasının bedelinin malike yüklenmesini orantısız ve hakkaniyete aykırı bulmaktadır.
SONUÇ
Bu karar, mülkiyet hakkının yalnızca fiziksel taşınmazı değil, tapudaki güven ve ekonomik değeri de kapsadığını açıkça ortaya koymuştur. Sicile güvenerek alım yapan bireyin, sonradan ortaya çıkan teknik kadastro düzeltmeleri nedeniyle zarara uğraması halinde devletin sorumluluğu doğar. Yerel mahkemenin bu zararı dikkate almaksızın davayı usulden reddetmesi ise etkili başvuru hakkının ve mülkiyet hakkının ihlaline neden olmuştur.
Bu bağlamda karar, sadece taşınmaz hukukuna değil, tapu güvenliği ve idare hukukuna ilişkin sorumluluk düzenlemelerine de önemli bir ışık tutmaktadır.
Comments